göle düşen ışık


         
  göle düşen ışık


Kendime çay doldurmaya gittim biraz önce, çamaşır makinası ışık verip sesleniyor bana ..işimi hakkıyla bitirdim sahip!." diyor güya verdiği ışıkla.Kapağını açık bırakıp olabildiği kadar koyu duble bir çayla dönüyorum net ekranının karşısına.Kitap alıntıları ile ve resimlerle dolu sayfama bakıyorum.Gözüm ekranın sağ alt köşesindeki saate kayıyor; 03:20 diyor. Günün en sevdiğim vakti. Bir çoğunuz uyuyor ve ben geceyi bekliyorum.Maazallah geceyi çalıp götürmesinler diye.Benim işim bu; Gece ile aramızda özel bir ilişki var ama bunu anlatmaya ne benim gücüm,ne de anlamaya sizin gücünüz yeter.Şuanda dünya hız kesmeden dur durak bilmeden dönmesine devam ediyor ya.Güneş ışığına dönmüş bir yüzünü ve uyanıyor tam şuanda bir kıta oysa siz uykunuzun tam ortasındasınız ve umurunuzdamı dünya.Saatler sonra önasya daki bu ülke bir kenarından başlacak ışımaya. İlk evvela Iğdır ışığa kavuşacak sonra peyderpey diğer şehirlere gelecek sıra. Ve Eğirdir e geldiğinde sıra gölün etrafını çepeçevre kuşatan dağların ardı portakal rengine dönüşecek ve dağların gökyüzü ile birleştiği ufuk çizgisi belirecek o vakitte ben göle düşen ışık yağmurunu izliyor olacağım muhtemelen.Muhtemelen diyorum çünkü zaman benim değil,ben zamanın kölesiyim.Sahibim izin verirse o ana ulaşmama o anı ilk defa izliyormuşcasına daha önce tatmadığım garip duygular içerisinde izleyip günışığının raksını siz sabaha kavuşunca ben bırakacağım kendimi küçük ölümün kollarına.Uyanabilirsem gün ortasında ada yönüne yürüyeceğim çünkü bu mevsimde adalar istikameti çeker insanı bir mıknatısın demiri çekmesi gibi.Ve siz her ne kadar aksini isterseniz isteyin karşı koyamazsınız buna.Söğüt ve çınar gölgelerine gölgeniz karışır göl sesi,kuş sessine eşlik eder ve başlar çok sesli orkestra yaratıcı güç maestro dur elindeki çubukla yön verir onlara ve sonrasında bizlere.Bazen yükselir bazense alçalıp duyulmaz olur sesleri.Muhitime geldik peşimi bırak artık deyince gölgeme söz dinler ve ben eve girince o dışarıda bekler beni sessizce büyük bir vefa içinde.Eve geldiğimde gün ikindiye el vermiştir ben de kitaplara el vermek isterim lakin eski tadı yok kitapların.Oysaki eskiden ne de çok severdim onları.Hani demiş ya Nazım Hikmet;Seni düşünmek dünyanın en güzel sesinden,dünyanın en güzel şarkısını dinlemek gibi bir şey.Ama ben artık şarkı dinlemek değil,şarkı söylemek istiyorum...diye. Nazım,sevdiğine söylemiş bunu ben ise kitaplarıma sarfedip,atfediyorum bu sözü. Ben hayatı okumak değil bizatihi yaşamak istiyorum.Baharın kokusunu içime çekmek ve o rayihanın etkisi ile mayışmak rehavete kapılmak istiyorum.Sizin yapraklarınızın annesi olan ağaçlara dokunmak,sizin selamınızı onlara iletmek istiyorum.Süresi benim tarafımdan belirtilecek olan güne kadar lütfen uzak durun benden ve beni hoşgörün.

AHMET YETKİN












Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kurtlar Vadisinin Hamide Ana’sı Eğirdir’de…

Kim Bu Arif Hoca?...

Hakim, Savcı ve Komutana Duygusal ve Güzel Veda...