"Menan Cinleri" Eğirdir i çarptı geçti!...(VİDEO HABER)






VİDEO HABER İZLEYİN

"Menan Cinleri" Eğirdir i çarptı geçti!...

Hekimoğlu İSMAİL’den ‘MENAN CİNLERİ’ isimli tiyatro Cuma günü İlçemiz Kervansaray Düğün Salonunda gerçekleşti. Tiyatro’ya Kaymakam Dr. Yalçın YILMAZ, Belediye Başkanı Osman Nuri ÖZMERAL ve salonu dolduran yüzlerce vatandaş katıldı.
Yönetmenliğini Mahmut TAHSİN’in yaptığı tiyatronun oyuncuları ali Erkut TAŞ, İlhan İNAN, Mert Can KAPLAN, Ömer Faruk DURMUŞ, Sinan KOŞAN, Yusuf BAYMAZ izleyicilere komik ve heyecanlı anları yaşatmalarının yanında duygusal anların yaşanmasına da sebebiyet verdiler, nitekim Said rolündeki karakterin idam kararı çıktından sonra asılmasının ardından Eğirdir Kervansaray Düğün Salonu hıçkırıklara ve gözyaşlarına boğuldu.
Tiyatro tam 3 saat sürdü 2 perde halinde tamamlanan tiyatro sonrası Belediye Başkanı Osman Nuri ÖZMERAL tiyatroculara teşekkür ederek çiçek takdim etti.
Belediye Başkanı Osman Nuri ÖZMERAL’in tiyatro boyunca oldukça yorgun olduğu ve zaman zaman uyukladığı gözlendi.
Mükemmel bir programı daha geride bırakan ‘Eğirdir Eğitim Gönüllüleri Derneği’ organizede kusursuz ve çok profesyoneldi.
Tiyatro girişinde hamur işi ve ev yemekleri kermesi de katılımcılardan ilgi gördü.
Beğeni toplayan ve ilgiyle izlenen ‘MENAN CİNLERİ’ adlı tiyatro gösteriminin Eğirdir’de sergilenmesinde  büyük emeği  olan ve Dernek Başkanlığını yapan Murat AYDIN yaptığı konuşmada şunları kaydetti; ‘Asrın çilekeşi diyebileceğimiz Hazret-i Pir şu sözlerle ifade eder haletini:

“ Hâkim, kendisi müddei olsa, elbette «Kimden kime şekva edeyim, ben dahi şaştım,» benim gibi bîçarelere dedirtir. Evet, şimdiki vaziyetim hapisten çok ziyade sıkıntılıdır. Bir günü, bir ay haps-i münferit kadar beni sıkıyor. Bu gurbet ve ihtiyarlık ve hastalık ve yoksulluk ve zâfiyetle, kışın şiddeti içinde her şeyden men edildim. Bir çocukla bir hastalıklı adamdan başka kimse ile görüşmem. Zaten ben, tam bir haps-i münferidde yirmi seneden beri azâp çekiyorum. Bu halden fazla bana tecrid ve tarassutlariyle sıkıntı vermek ise, Gayretullaha dokunup, bir belâya vesile olmasından korkulur. Mahkemede dediğim gibi, nasıl ki dört defa dehşetli zelzeleler, bize zulmen taarruzun aynı zamanında gelmesi gibi pek çok vukuat var... Hattâ tahmin ederim ki;  benim hukukumu muhafaza ve beni himaye etmek için çok güvendiğim Afyon Adliyesi, Denizli Mahkemesindeki müracaatıma bilâkis ehemmiyet vermedi, beni meyus etti, adliyenin yangınına bir vesile oldu ihtimali var.








Ben derim ki: Benim hakkımda vicdanlı ve insaniyetli olan bu kazanın hükûmeti, zabıta ve adliyesiyle beraber beni tam himaye etmek en ehemmiyetli bir vazifesidir. Çünkü, yirmi senelik bütün eserlerimi ve mektuplarımı üç adliye ve merkez-i hükûmet dokuz ay tetkikten sonra beraatimize ve tahliyemize karar verdi. Fakat, ecnebi menfaati hesabına ve bu millet ve bu vatanın pek büyük zararına çalışan bir gizli komite, bizim beraatimizi bozmak için, her tarafta, habbeyi kubbe yaparak bir kısım memurları aleyhime evhamlandırdılar. Bir maksatları; benim sabrım tükensin, artık yeter dedirtsinler. Zaten onların şimdi benden kızdıklarının bir sebebi, sükûtumdur; dünyaya karışmamaktır. Adeta ne için karışmıyorsun, tâ karışsın maksadımız yerine gelsin diyorlar...



Her eylemin düşünmeyi gerektirmesi gibi her fikir ya da her düşünce de düşünmeyi gerektirir. Bir diğer ifadeyle düşünce, düşünmenin bir ürünüdür. 
Peki düşünme nedir?  Duyum ve izlenimlerden, tasarımlardan ayrı olarak, aklın bağımsız ve kendine özgü durumu ; karşılaştırmalar yapma, ayırma, birleştirme, bağlantıları ve biçimleri kavrama yetisi.
Bir de özgür kelimesinin lügat manasına bakalım: "Herhangi
bir kısıtlamaya, zorlamaya, şarta bağlı olmayan, serbest hür ya da kendi kendine hareket etme, kavrama, karar verme gücü olan.

Bu tanımlanan kelimelerden ikisi (düşünme, özgürlük) bir
araya gelince sihirli bir birliktelik oluşturuyorlar. Neden? Çünkü düşünme özgürlüğü kimileri için bir ideal, kimileri içinse ideale uzanan yolun vazgeçilmez temel unsuru; insan olmanın, insan olduğunun farkında olmasının temel şartı. Hani Aristo'nun bilinen ifadesiyle insanı hayvandan ayıran belirgin öz niteliktir düşünme; ah bir de bu düşünme özgür olsa.    





 Düşünme özgürlüğü büyük insanların büyüklüklerinin mihenk taşlarından biridir. Hep vurgulanır o, bir paye alınmaya çalışılır ondan; ikincisi birincisinin adeta arkı gibi; ondan akar düşünme, hayal, tasavvur; onda kanat çırpar  uzakların ufuklarına; onunla keşfeder tılsımlarını dünyanın ve insanın.

Dantel örer gibi kanaviçenin kıvrımlarında, bir kelebeğin pervane olması gibi lambanın cazibesine, ya da arının duyduğu hasreti çiçeklerde söndürmesine benzer gibi; düşünmek de öyle işte! Özgürlüğün kollarında dallanıp budaklanmak da, başı göklerin şahikalarına, kökleri ise yerin karanlık derinliklerine kulaç atmak da adeta.

İşte bu çizilen panoramayı göz önüne alırsak "düşünme özgürlüğü" nün vicdanın, fikrin, irfanın, yaşamanın ve daha nice benzeri niteliklerin vazgeçilmez temel dayanaklarından birini teşkil ettiğini söyleyebiliriz.

Zygmunt Bauman'ın bir cümlesini dikkatinize sunmak isterim:  "Bir kişinin özgür olması için en az iki kişi gerekir."
Zira insan olarak birlikte yaşamaya mecburuz, mahkumuz. Bu bir noksanlık mıdır? Hayır, Çünkü insani özelliklerimiz ancak birlikte yaşamakla temayüz edebilme özelliğine sahiptir. Onun içindir ki, birbirimizi korumamız, bir anlamda da  birbirimizi bir araç olarak değil, bir amaç olarak dikkate almamız gerekmektedir.

Düşünme özgürlüğü ilkesiz, düşünme değildir.
Düşünme özgürlüğü herhangi bir düşünceye baştan cephe alan, karalayan, yok sayan bir faaliyet de değildir.
Düşünme özgürlüğü sadece maddeyi düşünen, onun dışına, ötesine, derinliğine inen düşünceleri yok sayan düşünme değildir.

Düşünme özgürlüğü hayatın anlamını kavramada gerekli olan bir araçtır; yoksa düşünme özgürlüğünün bizatihi kendisi amaç değildir.

Dikkat edilirse tarih boyunca düşünme özgürlüğünden yana tavır koyanlar hayata anlam yükleyen herhangi bir bakış açısının savunuculuğundan taviz vermeyenlerdir.

İşte bütün bunlar gösteriyor ki, kuru kuruya düşünme özgürlüğü yetmez. Bu özgürlük, insanlığı yücelten değerlerin yeşertilmesinde kullanıldığı ölçüde güzeldir. Bunu kim yaparsa yapsın, müspet olandan yana tavrını koyan hangi düşünceden, ırktan, devletten, toplumsal statüden olursa olsun; gerçek filozof, alim, aydın işte odur. Yoksa bazı etiketlerin, makamların arkasına sığınıp da konuşanlar değildir. Dünya kurulalı beri bu böyledir ve her yerde ve zamanda da böyle olacaktır. Bu konuda münevverlere büyük sorumluluklar düşmektedir. Onlar toplumlarda hoşgörünün, muhabbetin dostu, aksi değerlerin düşmanı olduklarını göstermelidirler.’
Haber – Foto : Kemal ERBEN
Video : Celal KASAP 











Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kurtlar Vadisinin Hamide Ana’sı Eğirdir’de…

Kim Bu Arif Hoca?...

Hakim, Savcı ve Komutana Duygusal ve Güzel Veda...