Göl ve çakıl taşları.

Göl ve çakıl taşları.Can ada ile Yeşil adayı birleştiren o yola ulaşınca yürüyüş yolumuz sağ kaldırımda yoldan gelip geçenlere bakan 5-7 yaşlarında bir grup çocuk dikkatimi çekti.Dikkatlice bakınca ayaklarının dibine açılmış yer yer ıslanmış selpak mendilleri ve üzerlerindeki ıslak minik çakıl taşlarını görünce duraksadım. "Bu çakıl taşlarını neden buraya serdiniz?" "Bunları satıyoruz biz! Almak istermisiniz? Tanesi 10 kuruş." Yanımdaki beraber yürüyüşe çıktığımız arkadaş çocuklara öylesine bir bakış fırlatıp,gülümseyerek yoluna devam etti.Bense sıradışı bir manzarayla karşılaşmış gibi ayaklarının dibindeki farklı renk ve büyüklükteki çakıl taşlarını inceliyordum tek tek.Sanki taş değilde her biri farklı özellikte mücevhermişler gibi onları elime alıp ters yüz ettikten sonra sanki billurmuşcasına itina ile aldığım mendilin üzerine bırakıyordum.Çocuklar alıcımı,yoksa bakıcımı olduğumu kestirmek istercesine yüzüme ve mimiklerime dikkat kesilmişlerdi.O anın tadını çıkarmak için pazarlık yapma yolunu seçtim. "Hemen ardınızdaki sahilden toplamışsınız bunları belliki. Oradan bedavaya almak varken, neden sizden para karşılığında alayım bunları!" der demez içlerinden biri atıldı; "Bu çakıl taşlarını bulup biraraya getirmek zor be abi.Bir baksana şunlara,her yerde gördüğün çakıl taşlarına benziyorlarmı?" Söylediği doğruydu.Kimisi çilli,kimisi kiremit kırmızısı,bazısı ise renkli damarlıydı taşların. "Öyle de olsa bildiğin taş işte!" deyince ben. En başta duran çocuk "Bir de benimkilere bak abi.Benimkiler çok farklı" Onun hatırı kalmasın diye onunkilerede baktım gözucuyla. "Alacağım ama her sergiden 15 çakıl alıp,10 çakıl parası ödeyeceğim" deyince ben,sözbirliği etmiş gibi önce birbirlerinin yüzüne bakıp daha sonra hep birlikte bana dönüp topluca "Tamam" dediler. Önce ıslanmamış bir selpak mendil istedim onlardan. İçlerinden biri uzattı. Seçtiğim çakılları o mendilin üzerine ayırıyordum. İşimi yarılamıştımki içlerinden biri. "Abi en güzellerini seçiyorsun,bir de fazladan 5 tanesine para vermeyeceğim diyorsun,haksızlık ama bu!" deyince. Alınmış gibi yaptım.Çakıl seçimini bırakıp doğruldum. Diğerleri o çatlak sesi bastırdılar.Sonra beni ikna edip çakıl seçimine yardımcı olmaya başladılar.Seçimim bittiğinde sergilerinde fazla çakıl kalmamıştı.İş hesap ödemeye gelince ederinin iki mislini tutuşturdum ellerine.Hepsinin yüzlerine,gözlerine ışıltı geldi. "Teşekkür ederiz,sağol abi" sözleri birbirine karıştı. Pantolon cebim minik renkli taşların ağırlığıyla ve onların verdiği şekille komik gözüküyordu.Uzunca bir yürüyüşten sonra eve ulaştığımda o taşları salon çiçeğinin dibine serpiştirdim.Hala dururlar orda.Her bir taşta satıcısının yüzünü görürüm hayal meyal onlara her bakışımda.Onlar kadar saf,temiz ve lekesizler...Babasultan Kafeterya nın bahçesinde otururken baskülcü bir çocuğu gördüm masalar arasında koltuğunun altına sıkıştırdığı baskülü ile dolaşıyor müşterilere "Tartalımmı abi-abla?" diyordu. Sıra benim bulunduğum masaya gelince yüzünü inceledim karbeyazdı,gözleri renkli olunca eski türk filmlerinin jön çocuklarını hatırlattı bana. Ne kadara tartıyorsun deyince 500 kuruş cevabını verdi.Tartıldım.Cebimde ne kadar bozukluk varsa uzatıp hepsi senin dedim. "Hayır,kabul edemem!" dedi kendinden emin bir şekilde. "Neden?" "Dilenci değilim ben!" "Sana dilencisin demedimki" "Olsun alamam bunları" deyip uzattı hakkı olanı diğer avucunda bırakıp geri kalan bozukluğu. Ne yapacağımı bilmez durumda,bakakalmışım yüzüne.Neyse ki sonra ayıldım.En samimi,en içten sözler ve gözlerle bakıp ne olur kabul et bunları,yaptığın işe saygı duyuyorum,senin yaşındayken bende çalışmıştım farklı işlerde deyince. Yumuşadı. "Tamam ama,tek bir şartla kabul ederim!" "Anlaştık,nedir şartın?" "Paranın ederi kadar tartılacaksın" deyip hesap yapmaya başladı. Hesabını yaparken el parmaklarını kullanıyordu. ve nihayet bitirdi hesabını. Yerdeki baskülü gösterip "ben sayacağım sen üzerine çık in,ben dur diyesiye kadar" "iyi ama ne gerek var buna,ilk tartılışımda kilomu öğrendim,her defasında değişecek değil ya kilom!" desemde ikna edemedim.Çaresiz dediğini yapmaya başladım. Diğer masalardaki müşteriler ne yaptığımızı anlamaya çalışıyorlardı.. Çocuk işte deyip geçmeyin.Büyümüş bedenlerimiz çocukluk ruhlarını yirirmeselerdi dünya bugünkü halinden daha yaşanılır olurdu.




AHMET YETKİN



































Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kurtlar Vadisinin Hamide Ana’sı Eğirdir’de…

Kim Bu Arif Hoca?...

Hakim, Savcı ve Komutana Duygusal ve Güzel Veda...