ÜLKÜ’YÜ SORAN ÜLKÜ ERLERİNE ÜLKÜ’CÜNÜN CEVABI!


  
Bir zaman bir sohbet meclisine tevafuken rast geldim. Gönül dotları beni görünce, buyur başkan; hoş geldin yüzünü gören cen netlik, gösterene şükürler olsun, buyur otur dediler. Esselâmün ale yküm verahmetûllahi ve bereketühü. Deyip oturduk.Hoş beşten ve hal hatır faslından sonra. Başkan: Sizin, Ülkü ile var olduğunuzu ve her şeyinizin ülkü ile kaim olduğunu bizzat kendi ağzınızdan da duyduğumuz için istirham ediyoruz,bize Ülkü nedir ne değildir ? Bu nun hakikâtini sizin ağzınızdan duymak istiyoruz. Biliyorsunuz, öm rümüzü ülkü sevdasının vuslatı için bu uğurda tükettik, maalesef  bizim inandığımız, iman ettiğimiz ülkücülüğü bizi kullananlarda gö remedik ve daha vahimi, bizi tahrik edip kışkırttıkları komünizm kulvarında onları görüyoruz İşte bu kahrediyor.Başkan lütfen tenvi ratınızı bekliyoruz. Dediklerin de. Dedim ki:
      Ülkü: HAKK’ın halkına, va’z ettiği kanunu.
      Nebilerin (ams) cümlesi Cibriyl’den aldı bunu.
      Besmelesiz ağızlar, salya ve sümük ile,
      Rıza-i Bâri için kirletmesinler onu.
    
Rahmetli Abdürrahim Karakoç ağabeyim 50-60 yıl önce Ülküyü an latırken:
      “Uhuddan bizansa akıp gelen o,
      Küfür sedlerini yıkıp gelen o,
      İlâhi kaynaktan çıkıp gelen o,
      Bir güzel ülküdür gönül verdiğim

      Ülkü demek makam, mevki, taç değil.
      Ülkü demek totem, sembol, haç değil.
      Kul icâdı kof ilkeler hiç değil.
      Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.”

     Diyerek ülküyü, taştan katı beyinlere nakşetmeğe çalışmış. Mü-saadelerinizle burada duyacak olan kulaklara bir şey takmak istiyo rum:
                            K Ü P E
      Ülkeye sahipleri, canını adamışlar,
      Bataklıktan nükseden idareci kamışlar.
      Asilleri mürteci diyerek yaftalayıp,
      Köpekleri salıpta taşları bağlamışlar.

               Nasıl buldunuz, yakıştı mı?
     Muhterem din kardeşlerim! Yıllardır bizi bizden olmayanlar yani Yeniçeri devamı selânik menşeli İ.T’lerin artıkları, Başımıza korku yularını takıp, ensemize çöreklenip kurumuş derelerden su getirtirerek ve otsuz koyaklarda otlar bitirttirerek, zulmün  envai çeşi dini ceplerimize doldurtarak, gül gibi benizlerimizi sarartıp soldur tarak, tazecik fidanlarımızı vatan, millet, Sakarya demagojisi ile bir birine kırdırtıp öldürterek, saltanatlarını elan sürmektedirler. Çün kü: bütün kilit noktaların tapusunu üzerlerine geçirerek sanki ilani hayeh ayrılamayacakları düşüncesi ile yerleşmişler. Halbu ki; “Kes er döner sap döner. Gün gelir hesap döner” vecizesini hiç akıllarına getirmemiş olacaklar ki, Bu gün, molla kasımın hesap sormasını bir türlü hazmedemiyorlar ki: kaltaklarıda ayni senaryoyu oynamağa gayret ediyorlar ama nafile. Değilmi ki bu kadarcık hesap sormak faslı başlatıldı 500 senelik hesablarda sorulacaktır inşallah.Bundan hiç şüphe edilmesin. Şimdi Müslüman Molla Kasımlar on yıldır bu  küflü, bu komünizm, faşizm, masonizm diktatoryasının çivisini oy nattılar ya onu sökmek artık bir anlık meseledir. Yeter ki: Tahkiki İmâna sahip böyle mü’min kardeşler, evlâtlar azmini yitirmesin.Bu ekabir takımı kardeşlerimiz, Rahmetli Menderes, Özal, Erbakan’la rın mücadelesini vasati on yıldır Kafiri düzenin labirentlerinde he defe koşmakta Allah’ın yardımıyla berdevamlar.Rabbim muinleridir    Fosiller güyâ ceza evindeler ama ülkeyi talimatla kan gölüne çevir menin provasını yaptırıyorlar. Çünkü kendi hezeyanları bu sözleri: “dışarıdan daha rahat görev yapıyoruz” dediler. Şimdide bir sadrla ra nazar atfedelim:

                         GERDANLIK
      Köpekler koku seçmez, leşi de yer b.ku da.
      Hergeleler, sefayı sürüyor bu kokuda.
      Aklını dönmelere hibe eden ahmaklar,
      Yeşile düşman lâkin göremiyor ak’ıda.
                  Kardeşler uydu mu?
     Cenab-ı Peygamberimiz (S.A.V) Efendimiz buyurmuşlardır ki: “Silâhı verdiğiniz eli kontrol altında tutun” Ben silâhım vermemi şim. Slâhımı benim elimden zorla almışlar ve bu benim gücümü ba na karşı kullandılar. Ta Halifelerden başlayarak bu günkü hüküme te karşı da ayni senaryoyu sahnelemek istediler. Fakat Molla kasım lar biz Allah için varız diyerek pabuçlarını başlarına giydirmekte be rdevamlar.Onbeş yirmi yıl önce TV’den Affedersiniz iki defa namaz kılarken duyduğum: ”Komünizm Türkiye’de uygulandığı gibi, ne Çin de ne Urusyada ne de kübada uygulanmamıştır” İşte elan uygulanmakta devam edilmektedir. Bunu TRT nin yayınlarından bulabilirler. Delil mi Buyursunlar ceza evlerine: Ceza evinde idarenin mahkumlardan tek farkı sadece sabah geliyor, akşam gidiyor olmalarıdır.  Mahkûmlar gibi girişte, çıkışta aranıyorlar ama ne arama tabii bu ameliyeden müdür, savcı muaf değiller.İşte bu izmler sisteminin. Rahmetli kardeşim merhum Muhsin yazıcıoğlu, bütün menfi dişlilerinin arasından geçerek, vukufiyeti dolayısıyla dişlerin kırılmasını kendisine imâni bir görev addettiğini bildikleri için Ergenekon emrine tabi yaratıklar tarafından, hakikât meydanında perdah vururken keş dağında kurulan menhus tuzak neticesinde, Ülkücülerden Ülkü için şehadet mertebesine yükselen bir Alperendir.
      Evet canlarım! Önce: Ülkücülere kılavuz olan üstadlarımızı yad ederek başlıyalım:
   ÜLKÜ’CÜ! Hazreti Âdem (a.s)’in silsilesine aidatı sebebiyle, Âdem Şit, Nûh, İbrâhiym, Yakub, Şuayb, Mûsâ, Yunus, Yusuf,Dâvûd,Süley man, Zekeriyyâ, İsâ, Yahya,Aleyhimüsselâmlar ile, Ruhların menba ı Resûllerin evveli ve ahiri Hazreti Muhammed sallallahü tealâ aley hi ekmelüt tahiyyât ve Eshab-ı güzini olan Hazreti Ebû Bekr,Hazreti Omârûl Faruk, Hazreti Zinnûreyn Osman bin Affan, İlmin kapısı, ev liyalar şahı Hazreti Ali Radıyallahü anhümalar’ın izinden zerre taviz vermeyen İlk İSLÂM-Türk Devletinin banisi KARAHANLI sultanı, Ku düs’te Selâhaddini Eyyûbi, Malazgirt’te Alparslan, 1453 de Kûr’ân-la ve Hadisle müjdelenen Osman bey torunu Küfr devrini,İmân dev
rine tebdil eyleyen Hazreti Fatih Sultan Mehemmed Han, Hocası ve kaim babası Akşemseddin hz.leri, Çaldıranda Yavuz Sultan Selim Han, Kafkaslarda rus çarlığına 50 yıl kan kusturan mollaŞeyh Şamil hz. leri, Cevher Duduoğlu, Balkanlarda Ali İzzet Beyoğlu, Rahmet li Menderes, Özal, Muhsin Yazıcıoğlu, Necmettin Erbakan, Vali Recep Yazıcıoğlu Eşref Bitlis paşa=başağa,ve daha nice isimsiz Allah dost ları vardır. Allah cümlesine rahmet eylesin. ÜLKÜ=İSLÂM.Bu imâna sahib olan bu şanlı kılavuzların eteklerine yapışabilmek için, ayak larının bastığı toprak olmak için canını sebil eden aciz Abdullah birisi din kardeşiniz Hayatının 60 yılını bu küfür düzenini düzenler le mücadele ederek tüketmiştir. Bu geçen Altmış yılda elan dahi bu kafir sistemin dişlileri ile mücadeleye devam etmektedir dolayısiy le, Rahmetli Menderesin elini öpmüş, Rahmetli Yüksel Menderesle münazara etmiş, Rahmetli Üstad Said Nursi ile müşerref olmuş, Ra hmetli Hüsrev Altınbaşak ile altı ay ceza evinde yan yana yatmış ve ehli salip uşaklarının tahriki ile sorular sorup cevaplar almış, Rahm etli Muhsin Yazıcıoğlu ile ÜLKÜ’ye hizmet etmiş birisi olarak elbet teki tecrübeye vakıf kabul buyursanız. Ülkünün ve Ülkücünün ne ol duğunu ve ne olması lazım geldiğini arzedeceğim. Yorum serbest.  
        
                   ÜLKÜ NEDİR !

Ülkü: özde bedenin gönülüdür- ruhudur.
Mevcûdata can veren, ummanı sırdan sudur.
Ülkü: İSLÂM: ülkücü, İslâmdan eden südûr.

Mevcûdatın ülküsü zikretmek Yaratan’ı,
Cansız sanma ağacı, dağı, toprak- vatanı.

Ülkü: güneş, ülkü ay, ülkü yıldız cihanda.
Güneş: göz nûru, gönül sürûrudur bu handa!
Güneşte bir şuledir, nezdi ülkü sultanda.

Zifiri karanlığı tebdil ederek nûra,
Eşrefi mahlûkâtı hazırlıyor huzura.

Eşrefi mahlûkâta ÜLKÜ Cebrail ile, (a.s)
Lûtfedip,  kanununu gönderdi Âdem gile (a.s)
Galû belâ’da “evet” demişken, bile bile!

Ahde ihânet eden şeylere bitler güler.
Elesteki ahdine bağlıdır ülkücüler.

Ruhumuzun evveli Hatemül Enbiya ya,
İnzâl olunca ülkü, çıktı arş-ı alâ’ya.
Yapışınca, Allâh’ın tevecühü düa’ya!

Buyurmuş ki:”ileyhi min Rabbihi ünzile.”
Ahde vefalı olan vasıl olur menzile.

Âdem’den İbrâhim’e, Mûsâ’dan İsmâil’e, (a.s)
Rızkını gönderiyor müşrike ve münkire.
Münkiranlar, dünyada girecek cennetine.

Ülküyü zırh edinen ülkücünün Cennette!
Gözü zül-Celâl’dedir, değil nan-ı nimette.

Ülkü: kanaatkârı, Cennetle müjdeliyor,
Ülkünün caddesinde, ülkücü ilerliyor,
Sabırı, ülkücüyü, ateşten gölgeliyor..

Ülkü: Habibin (S.A.V) HAKK’tan alıp yaşadığıdır,
Masivâyı gönlünden atıp, boşadığıdır.

‘İlmin başı sabırdır’ buyurulmuş amennâ.
Bu İlâhi ülküye farz-ı ayn’dır temennâ.
Cümle beşer kardeşiz, babamız Âdem amma;

Kâbil’ler de öz be öz kardeş idi Habil’le.
Kâbilden gelmedi mi, Habil’e meşûm sille?

Bu Ülküdür: Uhud da münkirânı mat eden,
Küfre,  Çanakkale’yi, geçilemez set eden,
Ülküyle, kan kusturdu Çar’a, Şeyh Şamil deden,

Yine İslâm hasreti, çekiyor küfr diyârı.
Zuhuru ile, şiddet, müjdeliyor baharı.

Bu ülkü: Çaldıran’da, Yavuz Sultan Selim’di,
Malazgirt’teki cenkte, Alparslan’da, hilimdi.
Bizans’ta Fatih Sultan Mehemmed’de ilimdi,

Ülküyle mühürlendi, bizansın şehri yârı,
Kurtul diye, .İSLÂM’a, davet eder ağyârı.
Ülkü türkü değildir,  zaten şarkı hiç değil.
Ülkü: DİN-İ İSLÂM’dır, hakikât bu, böyle bil.
İzzeti İslâm için, huşuya’ gelip eğil.

Mütevazi kulunu büyütür Yüce Allâh.(c.c)
Mütekebbir Rabbimdir, özenen nar da billâh.

İki defa Cibriyli, hakiki suretinde.
Gördüğü zikredilir Habibin (S.A.V) siretinde.
Ümmeti de görecek yevmi ahiretinde.

Bir adı ruhûl Kudüs, diğer biri Cebrail. (a.s)
Melekuttan dört nebi: birisi de mikâiyl.

Birisi Âzrail’dir, ölümsüzlük perdesi.
İsrafil rızka kefil, Rahman’ın Rezzâk’cesi.
Mesrûr eder İhlâslı, kanaâtkâr herkesi.

Aç gözlü ehl-i tağut esfeli safiline,
Varınca, gıbta ile bakacaktır münkire.

Çünkü, münkirler onun üstünde olacaklar.
Ebediyyen münkirin altında kalacaklar.
Esfeli safiline, münâfık dolacaklar.

İçleri iblis iken, dıştan insan göründü,
Hem müşrik hem de münkir, abasını büründü.

HİRÂ’da  gördü onu, ayağının birisi,
Arşta, diğeri arzda, gördüğü hakikisi.
“ İKRÂ’ yâ Resûlâllah diye verdi ilk dersi.

Ben okumağı bilmem, diyerek etti arzı.
“RAHMETEN LİL ÂLEMİYN” dir, Eminliğin tarzı.

Sıkıca kucaklayıp bırakınca Cebrail. (a.s)
 “İkra’bismi Rabbike” diyerek çekti mâil.
Okumağı bilmeyen okumayacak değil.

Ümmiliğine hikmet yüklemiş yüce ALLAH.(C.C)
Okumakla  olunmaz. ümmidir Resûlûllâh.

İkinci defa alıp bastırdı da bağrına,
Bırakıpta dedi ki: “İKRÂ’” dayan ağrına!
Okuyunca dedi ki: Rabbim! uydum çağrına.

Sahibisin Allâh’ım! Hatemi Habibin Sen,
Denildi “varlık muti”  dile, ne diler isen.
Hirâ’da İlk Vahiyi alınca geldi eve,
Haticetül Kübrası inandı seve seve.
Şefkâtle teskin edip imân etti afife.

Örtün üstümü dedi, vahyin ağırlığından,
Merhameti terletti, küfrün sağırlığından.

Ülküye hadim doğan, muhterem’e bu nisa!
Asiyenin üstünde, şayet Mûsâ (a.s) olmasa!
Yoğruldukca firavun zulmü ile, hulâsa,

Ğayb-i illâllah amma zıddına gidecekti!
Asilik kisvesiyle belki arzedecekti.

Ebû cehil iblisle kalkmışlardı atağa,
Ülkü Resûlü (S.A.V) aldı, Âli girdi, yatağa.
Âli’yi (k.v) görünce de saplandılar batağa.

İzciye güvenerek vardılar SEVR dağına,
Akılları takıldı örümceğin ağına.

Ülkücü: Âli gibi, batıla kaya olur.
Hazreti Ömer gibi, köleye yaya olur.
Ülkücü de her amel, yüce Mevlâ’ya olur.

Ülkücü sadakatte, Zinnûreynce sadıktır.
Ebu Bekr’i sıddîk’ca Vahiyde musaddıktır.

Taşa demiş: “Yetiştir ardıç, katran, ladin’i.
Yarattığı nesnenin ülküsü İslâm dini.
Ülkü’mün beş temeli süslemiştir içini.

İbretle parıldıyor, keste bir bak elmaya,
“Halifeme tabisin” emri vermiş dünyaya.

Peygamberin (S.A.V) izini takip eder ülkücü.
Masonizme ilâhtır, kızıl çamın sorkucu. (1)
İblisin elindedir ipimizin bir ucu.

Bağlamış akılları göbeğe ve kasığa,
Ülkücüye söz geçmez, tesir eder fasığa.

İmânsızın defteri temelinden dürülür.
İblisle avanesi kâinâttan sürülür.
Toprağın inci, mercân, püskürdüğü görülür.

 Melekler müsâfaha eder ülkücülerle,
 Malikin cengi başlar şarkı, türkücülerle.

Halimi Allah bilir, işte ben, işte ülkü.
Ülkücü oldum sanır okuyan, şarkı, türkü.
Sıyırında bir görün, sırtından kutsal börkü.

Kör köstebekler görür karasını, akını,
Bu kan içen vampirler, ırak etti yakını.

Ülkücü: bedeninde rûhu baki kaldıkca.
Hizmetin gıdasını, Ülküsünden aldıkca,
İSLÂMİ’ce, dâvanın derûnûnâ daldıkca.

Seyrü sefer anında, âlemi melekûtü,
Arzedilir ol abd’e, cümle iyi ve kötü.

(1) Çamın sakızı, Yıl başında çamları niye süslerler? Çünkü hadula rın itikadınca Mehdileri Dâvûd (a.s) Çam ağacına inecek, Nasaranın itikadına göre ise İsa (a.s) çam ağacına inecekte onun için cazibe kesbetsin diye süslerler. Bu şu rivayetin çeşitli yorumlanmasından  mütevellittir. “ İsa şama inecek” bunu çama anlayıp yorumlamışlar dır.

     ÜLKÜ ve Ülkücü: her halde en veciz bir şekilde sağır sultanın duyacağı, kör köstebeğin göreceği bir şekilde izhar edebildimse Allah’a (c.c) sonsuz şükürler olsun.
     Beni taşıyabildiğiniz için ayrı ayrı en kâlbi şükranlarımı sunarım     Selamün aleyküm, Allaha emanet olasınız gönül dostlarım.
 Mehmet İSLAMİ



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kurtlar Vadisinin Hamide Ana’sı Eğirdir’de…

Kim Bu Arif Hoca?...

Hakim, Savcı ve Komutana Duygusal ve Güzel Veda...