90 yıl önce aynı yolda toprak,rüzgar ve ayışığı vardı sadece.






‎26 Ağustos gecesinde bundan 90 yıl öncesinin bu toprakları kanla,canla alıp bize hediye edenlerin izlerini,anılarını,ruhlarını arıyorduk Göldosk ekibiyle.Bakmayın şimdilerde 14 km lik yolun asfalt ve ışıklar içinde yüzdüğüne.90 yıl önce aynı yolda toprak,rüzgar ve ayışığı vardı sadece.Yalnızca bunlarmı vardı derseniz? Hayatınızın en büyük yanılgısı içindesiniz derim size.Uğruna herşeyinizi feda edebileceğiniz canlarını yok sayan,söz konusu vatansa gerisi teferruattır diyen atalarımız vardı o yolda.Ayışığının giremediği koyu karanlıklarda yüreklerinin ışıklarıyla yol alıp Kocatepeye ulaştılar.Ve orada onları sarı saçlı mavi gözlü kurtuluşa inanmış,halkını buna inandırmış Türk Ulusunun son kahramanı bekliyordu ve aynı ulus onun izinden gidecek sonradan Atatürk diyeceklerdi ona.Zafer için binbir meşakketle son hazırlıkların yapıldığı o kutlu yola düşmek için 90 yıl gecikmiş olsakta bizde vardık o yolda Göldosk la.O yol vatana giden yoldu.Şuan üzerinde yaşadığımız toprakların tümden istila,işgal edildiğini düşünün,olmadı dört tarafı sularla çevrili bir adayı düşünün; O ada elimizde kalan son kara parçasıydı işte,adadan tek bir fark arıyordu bizi;Etrafımız sularla değil,düşmanla çevriliydi.O dönem yalnızca o adayı,içinde bulunduğumuz hattı müdafa edelim diyenlere ne demişti Atatürk; "Hattı müdafa yoktur,sathı müdafa vardır. O satıh bütün vatandır" Bu amaca erişmek için son taarruz emrinin verildiği Kocatepeye giden o yolda bir ışığa,bir karanlığa bata çıka yokuş tırmanıyorduk Göldosk lularla.Yol yer yer ışıklandırılmıştı aralara mola standları serpiştirilmiş o standlara ulaşanlara vatan temalı atkılar,tostlar,çaylar,çorbalar,hoşaflar ikram ediliyor olsada 90 yıl öncesi geliyordu aklıma atalarımızın ışığı yoktu,onlara azbiraz dinlenin şu çardağın altına oturup şu yiyecekleri afiyetle yeyin için diyen yoktu.Gökyüzüne lazerle zafer yazıları yazılmıyordu da üstelik onları YA İSTİKLAL,YA ÖLÜM bekliyordu.Bizleri bekleyen ise onları anmak adına diğer herkes uyurken o yolda olduğumuz için hediyelerdi.Zafer yolunu yürüdük ki aynı yolu ve vatanı 90 yıl öncesinin ilk yolcularına borçlu olduğumuzun bilincinde olarak yürüdük.Bu bilinci aşılamaktı Göller bölgesi doğa sporları kulubünün amacı.Bu amaca fazlasıyla ulaştılar kanısındayım.Yolun başındaki benle,yolun sonundaki ben arasında dağlar kadar fark vardı.İsim ve cisim olarak belki aynıydım ama vatan,millet ve tarih şuuru adına silbaştan yenilenmiş ve daha bir yücelmişti ruhum.Afyon,Şuhut ta geceyarısı başlayan yolculuğumuz günün ilk ışıklarıyla son buldu.Kocatepe de düzenlenen gösteride o kutlu yolun ilk yolcularının torunları vardı.Onları yad edip,onları anıyorlardı;Lisanı halleriyle sizler olmasanız,bizler olmazdık diyorlardı.Her karesinde bir kahramanlık hikayesinin yazılı olduğu o toprakları dolaştık kocatepesindeki törenden sonra.Bir grup yunan askerinin arasında onları öldürüp sonra kendi de şehit düşen ama elindeki ayyıldızlı bayrağı yere düşürmeyen Mehmetçiğin anısına Gazi Mustafa Kemal Atatürk ün hatırlatmasıyla inşaa edilen anıtta bunlardan biriydi. Toprağı sıksan içinden şehit fışkıracak durumda olan o sathı dolaşırken içimden geçenleri birebir anlatmaya gücüm yetmez size.Dönüş yolunda GÖLDOSK yöneticilerinden Oğuz Ecemiş "Arkadaşlar Göldosk lular olarak içinde yaşadığımız tabiatı tanımak ve tanıtmak adına sayısız kez dağlara çıktık ovalara vadilere indik ama bu gezimizin amacı bambaşkaydı, bu defa tabiatı tanımak,tanıtmak değildi amacımız.Bu defa vatan sevdasının olmazları nasıl olur a çevirdiğini vatan için atalarımızın nelerden vazgeçtiğini anlatmak, o ruhu yaşayıp yaşatmaktı amacımız.Sizler herkesin çayını,kahvesini yudumlayıp tv keyfi yaptığı sonrasında yumuşak yataklarında uyuduğu geceyi sabaha bağlayan bu saatlerde bizimle olmayı bu atmosferi solumayı tercih ettiniz sırf bu yüzden alkışı hakettiniz,lütfen alkışlarmısınız kendizi" derken gözleri doluyordu.Sonrasında kopan alkış tufanının kendimiz için değil bizi bu yola kavuşturan göldosk için olduğunu bilmiyordu.Yol boyunca bize bu kutlu yolun yaşanmış hikayelerini anlatan Göldosk başkanı Sıtkı Elmacı ve onun nezdinde tüm yönetim kurulu üyelerine teşekkür ediyor sizleri bu son fasılda Nazım ın bu yolun 90 yıl öncesini anlatan şiiriyle başbaşa bırakıyorum.

Ahmet YETKİN 


26 Ağustos Gecesinde Saatlar 
İki Otuzdan Beş Otuza Kadar
Ve 
İzmir Rıhtımından Akdeniz'e 
Bakan Nefer 

Saat 2.30.
Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır,
ne ağaç, ne kuş sesi,
ne toprak kokusu vardır.
Gündüz güneşin,
gece yıldızların altında kayalardır.
Ve şimdi gece olduğu için
ve dünya karanlıkta daha bizim,
daha yakın,
daha küçük kaldığı için
ve bu vakitlerde topraktan ve yürekten
evimize, aşkımıza ve kendimize dair
sesler geldiği için
kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi
okşayarak gülümseyen bıyığını
seyrediyordu Kocatepe'den
dünyanın en yıldızlı karanlığını.
Düşman üç saatlik yerdedir
ve Hıdırlık-tepesi olmasa
Afyonkarahisar şehrinin ışıkları gözükecek.
Küzeydoğuda Güzelim-dağları
ve dağlarda tek
tek
ateşler yanıyor.
Ovada Akarçay bir pırıltı halinde
ve şayak kalpaklı nöbetçinin hayalinde
şimdi yalnız suların yaptığı bir yolculuk var :
Akarçay belki bir akar su,
belki bir ırmak,
belki küçücük bir nehirdir.
Akarçay Dereboğazı'nda değirmenleri çevirip
ve kılçıksız yılan balıklarıyla
Yedişehitler kayasının gölgesine girip
çıkar.
Ve kocaman çiçekleri eflatun
kırmızı
beyaz
ve sapları bir, bir buçuk adam boyundaki
haşhaşların arasından akar.
Ve Afyon önünde
Altıgözler Köprüsü'nün altından
gündoğuya dönerek
ve Konya tren hattına rastlayıp yolda
Büyükçobanlar Köyü'nü solda
ve Kızılkilise'yi sağda bırakıp
gider.

Düşündü birdenbire kayalardaki adam
kaynakları ve yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri.
Kim bilir onlar ne kadar büyük,
ne kadar uzundular?
Birçoğunun adını bilmiyordu,
yalnız, Yunan'dan önce ve Seferberlik'ten evvel
Selimşahlar Çiftliği'nde ırgatlık ederken Manisa'da
geçerdi Gediz'in sularını başı dönerek.

Dağlarda tek
tek
ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saatı sordu.
Paşalar : 'Üç,' dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon Ovası'na atlıyacaktı.

....Saat beşe beş var. 

Dağlar aydınlanıyor. 
Bir yerlerde bir şeyler yanıyor. 
Gün ağardı ağaracak. 
Kokusu tütmeğe başladı: 
Anadolu toprağı uyanıyor. 
Ve bu anda, kalbi bir şahan gibi göklere salıp 
ve pırıltılar görüp ve çok uzak 
çok uzak bir yerlere çağıran sesler duyarak 
bir müthiş ve mukaddes macerada, ön safta, en ön sırada, 
şahlanıp ölesi geliyordu insanın. 
Topçu evvel mülâzimi Hasan'ın yaşı yirmi birdi. 
Kumral başını gökyüzüne çevirdi, kalktı ayağa. 
Baktı, yıldızları ağaran muazzam karanlığa. 
Şimdi bir hamlede o kadar büyük. 
Öyle şöhretli işler yapmak istiyordu ki bütün ömrünü 
ve hâtırasını ve yedi buçukluk bataryasını 
ağlanacak kadar küçük buluyordu. 

Yüzbaşı sordu: 

— Saat kaç? 

— Beş. 

— Yarım saat sonra demek... 

98956 tüfek ve şoför Ahmet'in üç numrolu kamyonetinden 
yedi buçukluk şnayderlere, on beşlik obüslere kadar, 
bütün aletleriyle ve vatan uğrunda, yani, toprak ve hürriyet için 
ölebilmek kabiliyetleriyle Birinci ve ikinci Ordu'lar baskına hazırdılar. 

Alaca karanlıkta, bir çınar dibinde, beygirinin yanında duran sarkık, 
siyah bıyıklı süvari kısa çizmeleriyle atladı atına. 
Nureddin Eşfak baktı saatına: 

— Beş otuz... 
Ve başladı topçu ateşiyle 
ve fecirle birlikte büyük taarruz... 

Sonra. 
Sonra, düşmanın müstahkem cepheleri düştü. 
...Nazım Hikmet..







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kurtlar Vadisinin Hamide Ana’sı Eğirdir’de…

Kim Bu Arif Hoca?...

Hakim, Savcı ve Komutana Duygusal ve Güzel Veda...